Son yıllarda artan bir trend haline geldi “Yerli Malı Türkün Malı” söylemi, bazılarına göre popülist bir siyasi söylem, bazılarına göre hayal bazılarına göre gerçeğin ta kendisi. Özellikle taşıt üretimi anlamında yerlilik sloganı ile ortaya çıkartılan ve daha çok stratejik önem taşıyan silahlı kuvvetler ürünleri dışında göze çarpan iki sektör var, otomotiv ve demiryolları. Otomotiv sektöründe bir isteksizlik hakim bu konuda, raylı sistemlerde ise tam aksine herkesin bir tane de ben yapayım isteği var. Eh, beni ilgilendiren raylı sistem olduğuna göre bende buna değineyim bari.
Aslında ülkemizde yerli bir araç üretimi için girişim yeni değil, şahsen bildiğim ilk proje ile 1998 de tanışmıştım ve 2000 yılında da bu düşüncenin ilk ürünü zaten ortaya çıkartılmıştı. O dönemde ve hala araca verilmiş marka ismi nedeni ile halen eleştirilse de gerek amacı gerekse ortaya konulan özverili çalışma önemli bir adımdı. Bu projede çeşitli sebepler ile hızlı gelişmeler kaydedilemedi, aradan geçen yaklaşık 14 yıl sonra seri üretime geçen bir araç ortaya çıkması belki de eleştirilebilir, tabii bu dışarıdan bakanlar için böyle. Aslında bu tip projelerde en büyük sorun “biz yapamayız” ı aşmak olsa gerek, bir de ortaya koymaya çalıştığınız ürünün satılabilirliği… Başka bazı işlerden de bildiğim bir şey var ki, insanlar satılmayacağını düşündükleri bir şeyin üretilmesini anlamsız buluyorlar. Son yıllarda İstanbul başta olmak üzere pek çok kentimiz tramvay ve metro inşaatlarında ilerleme kaydetmeseydi, eminim ki başka kimselerde bu sektöre el atmayacaklardı. Ne zaman ortada bir pasta olduğu ve bunun yenilebilir olduğu fark edildi, cesaret ortaya çıktı.
Hali hazırda ülkemizde Türk mühendisliğinin büyük katkısı ile ve son projelerde de artan bir yerli tedarikçi sayısı ile yerlilik oranı yükselen, daha tecrübeli ve kendini ispat etmiş ürünler ortaya çıktı, artık en azından tramvay anlamında seri üretim yapabilen bir ülkeyiz. Benim bu konu ile ilgili en büyük derdim siyasilerin ya da beyanat vericilerin “%100 YERLİ” lafını çok sevmeleri, tabi aslında bunu seven biraz da basın ve bu kişilere malzemeyi veren Basın Danışmanları. Kabul ediyorum halk nezdinde tutan bir söylem ama biraz ayaklar yere basmalı, ürettiğimiz araçlar zaten bize ait. İçinde ülkemiz mühendislerinin, tasarımcılarının, tekniker ve işçilerinin çabası var, yerli sermaye var, yerli emek var… Bundan daha kıymetli bir şey olabilir mi? Bugün %50 dir, 2 sene sonra 70 olur, 5 sene sonra 90 olur, sokaktaki adam bu araçların pek çok önemli parçasının dünya da tekel olduğunu da bilmesi gerekir, bunu söylemek itiraf etmek ayıp değil ki! Adamlar sanayi devrimindeki fırsatları iyi değerlendirdiler, sömürgecilik sayesinde hammadde sıkıntısı çekmediler, bunu iş disiplini ile birleştirerek bugünlere geldiler. Ayrıca her şeyi tamamen kendi içinde üretmeye çalışmak bugünkü ekonomik şartlarda doğru mu? Düne kadar beğenilmeyen Çin teknoloji transferi ile bugün kendi hızlı trenini üretiyor, etiketi Çin ama altyapısı Alman Siemens. Önemli olan Made in Turkiye etiketini koyarken yaptığınız anlaşmalar, sözleşmeler, bu konuda daha akılcı davranırsak çok daha büyük kazanımlar ile ilerleyebiliriz. Küçümsemek için söylemiyorum ama maalesef yüz yıl geriden yakalamaya çalıştığımız bir sektörden bahsediyoruz. Bırakın biraz yürüyelim, sonra nasılsa koşarız.
Başta bahsettiğim RTE serisinin devamı olarak üretilen “İstanbul” isimli tramvay geçtiğimiz aylarda halka tanıtıldı, halen işletileceği hat olan Topkapı-Habibler tramvay hattında 3′ lü set edileceği için testleri devam ediyor. Durmazlar firmasının Bursa için ürettiği “İpek Böceği” çoktan kendisini ispat etti, başarı ile işletiliyor ve ticari bir ürün olarak ihalelerde boy gösteriyor. Son olarak Kayseri kentinde ilave araç alımı ihalesine giren Bozankaya firması en uygun fiyatı verdi, firma halen çözüm ortaklıkları ile ülkemizin yerli troleybüsünü Malatya için üretiyor.
Önümüzdeki yıllarda ülkemizin raylı sistem yatırımları ve ihtiyaçları düşünüldüğünde milyarlarca lirayı ülke içinde bırakacak, istihdam sağlayacak ve herşeyden önemlisi teknolojik atılımlar yapmamıza yol açacak yerlileştirme projelerine bir şekilde destek olmak gerekiyor. Bu konuda benim eleştirdiğim işlerde var tabii fakat burası yeri değil, gerçekçi olarak ortaya çıkarılan işleri görüyoruz. Bu çalışmalarda emek vermiş, ayakları yere basan fikirler ile ilerleyen her projeye sahip çıkalım.
- İstanbul Tramvayı


Birde mıknatıs sistemiyle yürüyen tren vardı manyetik alan sayesinde adını tam hatırlayamadım bence onlar daha elverişli ama yapımı maliyetli.
Geç geri döndüm ama kusura bakmayın. 🙂 Bahsettiğiniz araç Düzce’ de üzerinde çalışılan araç ise o bildiğimiz anlamda klasik monoray aracı, tabii ki yerli üretim anlamında dile getirmekte fayda vardı. Sizin bahsettiğiniz Maglev (magnetic levitation) teknolojisini kullanan araçlar ki bunların sizin de belirttiğiniz gibi kurulum maliyeti çok yüksek, halen prestij projesi olarak kalıyor.