Birinci bölümde genel olarak Tunus ve kaldığımız Hammamet bölgesine değinmiştim, bu bölümde ziyaret ettiğim diğer kentleri anlatacağım, başkentten başlayalım.
Tunus
Başkent Tunus ülke ile aynı ismi taşıyor, kent içinde gezecek görecek çok bir şey olmadığı söylendi bize, yaklaşık 1 – 1,5 saat kadar kaldık ve sadece kent meydanını gördük. Meşhur denilen Medina sına girme imkanı bulamadık, korkunç bir kalabalık vardı sanki herkes pazartesi günü yememiş içmemiş terlik ve çanta almaya gelmiş gibiydi 🙂 kent merkezinde ülkenin kurucusu gibi görülen ve halkın çok değer verdiği Habib Bourgiba’nın ismini taşıyan bir bulvar var ve kent burası. Meydanın bir ucu Medina diğer ucunda ise saat kulesi var, insanlar burada bir aşağı bir yukarı yürüyorlar. Cadde üzerinde büyük bir katolik kilisesi, kentin tiyatro binası ve anladığım kadarı ile başbakanlık ve emniyet binaları var. Ülkedeki yönetim değişimi esnasında tüm olaylar bu bulvarda ve buradaki devlet binaları önünde gerçekleşmiş, bu yüzden mi bilemiyorum ama ortalık polis kaynıyordu, çok çeşitli polisler her köşe başındalar bu biraz sıkıcı bir durum zaten kentte ağır bir hava var. Bize böyle geldi, insanlar gergin ve mutsuz. Bu durumu diğer yerlerde hissetmedik, neden bilmiyorum ama Tunus kentinde çok fazla negatif enerji var. Benim gibi sürtme meraklısı iseniz ya ekibinizde sizin gibi olacak ya da yanlız olacaksınız bunu belirteyim, çünkü sıcak çocuk ve bayanlar için zor olabiliyor, ben bu yüzden bu kenti pek keşfedemedim. Arka sokaklar fazlası ile bizden, yani başta dediğim gibi herhangi bir Anadolu kenti hatta İstanbul’un varoşlarından farklı değil, kahvehaneler, kaldırımlarda yayılmış adamlar, küçük dükkanlar ve zor yaşamlar.




Tunus’ta görülebilecek en değerli ve büyük yer Bardo Mozaik müzesi imiş fakat ben burayı gezemedim. Sadece bu müzeyi gezmek en az yarım gününüzü alıyor diyorlar, dünyanın en büyük mozaik müzesi ve nette gördüğüm fotolar gerçekten çok etkileyici idi, kendi gözümle görmeyide isterim (Yeni bir Tunus gezisine ışık yakıyorum burada)
Sidi Bou Said – Kartaca
Tunus’tan sonra aynı gün yaklaşık 40 km. (şoför öyle dedi) mesafedeki Sidi Bou Said’e geçtik, amaç önce bir öğle yemeği olduğu için aradaki Kartaca’yı sonraya bıraktık. Tunus’ta Sidi Bou Said’ e giderken bir tarafınızda deniz bir tarafınızda göl olan bana Küçükçekmece bölgesini hatırlatan bir yerden geçiyorsunuz, çok tekrar ettim ama hakikatten bana çok tanıdık geldi gezdiğim yerler, acaba İstanbul’u mu özledim ne? 🙂
Sidi Bou Said bölgesi turistler için meşhur bir bölge, burada evlerin çoğu ülkenin zenginlerine ait, evlerin tamamı akdeniz rengi yani beyaz ve mavi. Evler mavi kapıları ile meşhur, ben bunun nereden geldiğini sordum, yani daha doğrusu kaç senedir var bu boyama diye sorduğumda çok eski olduğunu herkesin kendini bildi bileli evlerin bu şekilde olduğunu söylediler, İtalya’dan mı geliyor kökeni dediğimde ise hayır Yunanistan cevabını aldım, ilginç. Yanlız gördüğüm yerler arasında en sevdiğim oldu, ışıl ışıl bir yer, deniz manzarası ve denizi harika, burada gezmek insana keyif veriyor.
Sidi Bou Said den fotoğraflar
Kartaca, meşhur Kartaca. 🙂 Herkes en azından Kartacalı Hannibal’i bilir, tarih notlarına göre Roma’ya kan kusturan adam, tabii cevabını bütün Kartaca’nın yerle bir edilmesi ile almış. Fazla inat zarardır. Kartaca’ da biraz şoförün oyununa geldim gibi hissediyorum. Bizi Kartaca müzesine götürdü, girişin ücretli olduğunu 10€ alındığını ama içeride aşağıda fotosunu verdiğim taşlar dışında hiçbir şey olmadığını söyledi, yani sadece kalıntı sütun dipleri var dedi, bende dışarıdan bir iki foto çektim, bir de tarihi Kartaca katedrali var aynı yerde onu fotoğrafladım. Netteki bilgilerden öğrendiğim kadarı ile burada sergilenenler eski Kartaca’nın çok ama çok küçük bir kesimi imiş, kentin tamamının yer altında olduğunu ama çıkartılmadığını yazıyorlar.
Kartaca fotoları
Kairoun
Kairoun Tunus ziyareti yapmaya karar verdiğimde duyduğum bir kent, özelliği her yerde islamiyetin dördüncü kutsal şehri anlatılması. Oraya gidene kadar bu konuyla ilgili bir evhama kapılmadım ama nedense şoförün anlatımı (bu arada amca harika Almanca konuşuyordu) ve cami görevlisinin anlatımı bende bunu biraz pazarlama izlenimi olduğu hissini uyandırdı. Evet harika bir mekan, tarihi itibari ile değerli, eğer dini anlamda değer veriyorsanız kesinlikle görmelisiniz ama gerçekten islami kaynaklarda böyle geçiyormu bilmiyorum. Dördüncü kutsal şehir vasfını almasını sebebi ise Afrika topraklarındaki ilk camii olması ve buradan sonra islamiyetin hızla bölgeye yayılmış olması olarak gösteriliyor. Camiinin mimarisi çok ilginç, dış tasarımı, minaresi bize çok farklı geliyor ama içi oldukça tanıdık, içeride sütunların her biri diğerinden farklı taştan bu da ilginç bir görünüm veriyor.
Kairoun büyük camiiden fotolar
Camiye giriş turistler için ücretli, kaç para sormadım ama bizim yapmamız gerekenin girişte görevliye selamünaleyküm demek olduğu söylendi, gerçi ben paldır küldür girince arkamdan birisi Sir, Mister, Mister diye bağırınca dönüp baktığımızda adam bir an durdu, bende direkt selam verip müslüman olduğumu söyleyince buyrun cevabını verdi, nereden diye sorup Türk olduğumuzu söyleyince de “hoşgeldin” nidası ile kocaman bir sırıtma gördük. Camii benim için etkileyiciydi, çok hoşuma gitti, yani bilmiyorum orada olmak beni mutlu etti. Camiinin içine turistlerin girmesi yasak ama kapıda duran görevliye müslüman olduğunuzu söylediğinizde sizi içeri alıyor, namaz kılmak istiyorsanız terlik ve abdesthaneyi gösteriyor sonrada içeride sizi gezdirip anlatıyor. Bu arkadaşlara herhangi bir ücret vermek zorunda değilsiniz, kendilerinin orada gönüllü olarak çalıştığını söylüyorlar, eğer sadaka ya da yardım babında bir şeyler vermek isterseniz, verdiğiniz parayı ona mı yoksa camiiyemi verdiğinizi sözlü olarak söylemenizi istiyorlar, eğer yarı yarıya verirseniz bunuda sözlü olarak söylemenizi istiyorlar. En azından benim muhatap olduğum abi bu şekilde yapıyordu. Camiinin bahçesindeki abdest alma yeri yıkılmış, bunu İspanyol turistleri gezdiren rehberden kulak misafiri olarak duyduk, neden yıkıldığını bilmiyorum ama yerinde yok, bahçede bir de güneş saati var bu da ilginç bir şeydi benim için.
güneş saati
Kairoun’da bir camii daha var, burası daha küçük ve şeklen diğer camiiye benzeyen bir yapı. Bu iki yapıyıda özellikle İspanyol turistler geziyorlar. Bu turistlere girişte üzerlerine şu arapların giydiği düğmesiz hırka gibi elbiseden veriyorlar, bayanlara da başörtüsü, bu şekilde camiinin içini gezebiliyorlar. Öğrendiğim kadarı ile ilk zamanlar müslüman ordularının bölgeye gelişinde kullanılmış, 654 yılında Bizans orduları ile yapılan savaşlarda bölgeyi kurmuşlar. Camiinin özelliği içerideki türbede Ensar’dan bir zatı muhteremin yatıyor olması. Kendisi bu bölgeye gelen ve müslümanlığı yayan ilk kişilerden ayrıca camiide Sakal-ı Şerif bulunduğu bu sebepten dolayı Berber Camii olarak adlandırıldığını söylediler. Osmanlı ve Endülüs döneminde camiye ek olarak medrese ve kuran kursu bölümleri inşa edilmiş. Burası da oldukça hoşuma gitti.
Berber camiinden fotolar
Kairoun ile ilgili söyleyebileceğim başka bir şey yok gibi, aşırı sıcak, aşırı iç içe ve yerleşim alanları çok kötü durumda idi. Kentin halı dokumalarının ünlü olduğu, elde yapılan bu dokumaların çok uzun ömürlü olduğunu söylediler, şoförümüz bizi bir halı fabrikasına götürmek istedi ama biz satın almayacağımız ve orada satın almaya zorlanacağımızı bildiğimiz için gitmek istemedik, sıcak nedeni ile kenti ve bu kentin çarşısını da gezmeden Sousse kentine doğru yola koyulduk. Kairoun için önerilen gezi saati sabah erken saatlerden en geç 12:00 ye kadar, sonrası çöl sıcağı diyor herkes.
Sousse
Bu kent Tunus’un güney sahilinde yer alan büyük kentlerinden birisi, turistik olarak bu bölgede de oteller var ama benim gözüme çarpan daha çok limanı oldu. Kentin göbeğinde bir yük limanı var, bir anda bütün büyüyü bozuyor. Aslında çok büyülü bir kentte değil, deniz kenarında bir meydan ve Medina var tüm kentlerde olduğu gibi, buradakini bayağı bir gezdik. Şimdi yanılıyormuyum bilmiyorum ama çinileri ile ünlü olan kent diye okumuştum, benim aklımda bu Sousse diye kaldı nedense. Burada pek çok dükkanda çini süsleme tabak çanak ve süs eşyaları satılıyor ama pek öyle el işine benzetemedim bana fabrikasyon gibi geldiler. Fiyatları ise diğer kentler ile aynı, yani Yasmine bölgesinde de aynı paraya alıyorsunuz. Satıcılara Türk olduğunuzu söyleyince yakınlık gösteriyorlar ama bu bence fiyata artı etki ediyor, yani size 100 diyecekse sanki 110 diyor, benmi çok paranoyağım bilmiyorumda bence fiyatı öğrenmeden Türk olduğunuzu söylemeyin, pazarlık aşamasında bu işleme geçin derim 🙂 Türk olduğunuzu söyleyince duyacağınız şeyleri yazayım “Abdullah Gul” “Tayyip Erdogan, büyük adam, büyük, çok seviyoruz” “Kurtlar Vadisi” “Polat, iyi mafya, iyi adam” “Binbir Gece” “O dizi kötü şeyler gösteriyor” böyle yani, muhabbet bu. Türk bu adamlar için, bir de Habib Bourgiba ile Atatürk’ün aynı olduğunu söylemeleri, yani bizim için Atatürk ne ise onlar içinde Habib Bourgiba o anladığım kadarı ile.
Sousse’ de çok fazla kalmadık, sıcak bunaltıcı idi yorgunluk gezi arkadaşlarımı çabuk vurdu 🙂
]
Port Kantouini – Hergla
Port Kantouini de zengin semti, burada küçük bir yat limanı var, sadece özel yatlar değil aynı zamanda turist gezdiren katamaranlar ve burada çok meşhur olan korsan gemileride vardı. Sahili ve denizini pek beğenmedim, gördüğüm yerlerde Yasmine deki plaj ve deniz ile yarışabilecek tek nokta Sidi Bou Said de idi bana göre.
Port Kantouni
Bu limandaki küçük soluklanmadan sonra yolumuzun üstünde yer alan Hergla’ya uğradık. Şoför bize burayı ekstradan gezdireceğini çok güzel bir yer olduğunu, burasının eski bir Berberi köyü olduğunu söyledi. Açıkçası hayal kırıklığına uğradım, çünkü bu kadar övdükten sonra gayet yeni duran beyaz mavi evler, küçük bir balıkçı barınağı görmek, ne bileyim böyle ekstrem bir manzara ile karşılaşmamak, ya da Berberi köyü diyorsan adamların geleneğini gösteren bir şeyler arıyor insan ama diğer kentlerden hiçbir farkı olmayan basit bir yer, sadece yol üstü gibi görerek uğranabilir.
Hergla fotolar
Biz 7 günlük bir tatil için geldik ama 7 gün yetmedi, eğer gerçekten Tunus’taki gezilebilecek tüm yerleri görmek aynı zamanda denizin tadınıda sonuna kadar çıkartmak istiyorsanız 10 gün diyorum. Çünkü geziler insanı yoruyor ve ardı ardına yapmak zor geliyor. Birer gün ara ile geziye çıkmak en ideali. Ben özellikle Tunus’ta tramvay ve banliyöleri fotoğraflamak için yeniden gitmeyi planladım ama bir türlü olmadı. Bunun dışında El Djem kentini görmek istiyordum, burada birde garip bir durum var, taksicilere otel görevlilerine El Djem’ e gitmek istiyorum dediğinizde, ağız büküp bir şey yok ki orada diyorlar. 🙂 Sana ne kardeşim, sana göre yok bana göre var. Dünyanın ikinci büyük Kolezyum’u burada, Roma imparatorluğundan kalan eserlerden birisi evet kentte sadece görülecek bu var, bazı insan için değer bazı insan için değmez, şahsen ben görmek ve fotoğraflamak isterdim. Kairoun ve Sousse arasında uzaktan gördüğümüz tuz gölü küçük aslında, buradan güneye doğru pek çok küçük tuz gölü var, asıl en büyüğü oldukça güneyde bayağı bir yol alıyor, böyle bir manzara meraklısı iseniz değer, yine güneyde kalan Matmata bölgesi var. Öğrendiğim kadarı ile burada yer altına yapılmış evler varmış, bir kısmında halen insanlar oturuyorlar. Bu bölgenin ünü Star Wars filmlerinde ki yer altı evleri sahnelerinin burada çekilmiş olması, bunu da görmeyi isterdim. Bu arada El Djem deki kolezyumda Gladyatör filminin çekimlerinin yapıldığı kolezyum imiş. Gezmek istedikten sonra Tunus’ta gezi imkanı çok, yine güneyde develer ile gidilen Sahra gezileri, dört tekerlekli motorlar ile yapılan geziler (buna da katılamadık yav) var, nerede ise her kentte Korsan gemileri ile deniz gezileri var, vaktiniz ve yeterli paranız var ise keyfinize göre hepsini değerlendirebilirsiniz. Bir de yine ülkenin güneyinde tarihi bir tren işletmesi var, ismi Kızıl Kertenkele, bu tren ile bir vadi içine yolculuk yapılıyor, sadece turistler ve tren meraklılarının ziyaret ettiği bir işletme, görmeyi isterdim ama kısmet olmadı.
Tunus gidilebilecek, rahatlıkla gezilebilecek bir yer. Ben çok keyif aldım, doğru bir planlama ve finansman ile çok daha keyifli bir hale de gelebilirdi. Bugünlerdeki gergin ortama bakarak gidilebilecek tek Kuzey Afrika ülkesi konumunda, herkes eski Başkan’a sövüp duruyor, paraları nasıl yediğinden
bahsediyorlar, kendi adına yaptırdığı ve ailesine tahsis edilmiş camiiyi örnek gösteriyorlar, şimdiki yönetimin iyi olduğunu Türkiye’yi örnek aldıklarını daha iyi olacağına inandıklarını söylüyorlar. Satıcıları def etmek zor olmuyor, illa bir şey alacaksanız sıkı pazarlık yapın, ya da almadan çıkın iki dükkan ötede aynı malı daha ucuza teklif ederler zaten. Otellerden büyük beklenti içinde olmayın, bizim kaldığımız otel kaç yıldız ben bir türlü anlayamadım ama kesinlikle 4 bile değildi benim için. Marmaris’teki 4 yıldız her otel ezer bunları ama iyileride var, hakikatten saray gibi olanlar var tabii bütçe ile alakalı bir durum, zaten seyahat acentası soruyor ne kadar finansmanınız var diye ona göre otel bakıyor size. Eğlence hayatı sınırlı, eğer disko merakı olan varsa dışarıdaki mekanlar oldukça erken kapanıyor, bizim otelin karşısında bir Goa Club vardı, gerçi tam Goa çalmıyorlardı araya club falanda karışıyordu ya neyse, 🙂 sanırsın ki mübareklerin hepsi müptezel, çekiyorlar hapı ohhhhh balon yapalım hadi uçuralım modundalar. Yok tabi öyle bir şey, sadece bir gün arap bir grup genç müzik eşliğinde içerekten denizde oynaşıp durdular, yani uçan olduysa bir onlar uçmuştur. Bunların kapandığı saatten sonra ise otellerin kendi içindeki diskoları açıyorlarmış ve robot olduğunu düşündüğüm animatörler falan orada devam ettiriyorlarmış eğlenceyi, miş diyorum çünkü görmedim, pek meraklısı değilim.
Genel olarak güler yüzlü, dil olarak anlaşabiliyorsanız hoş sohbet insanlar, bana kendileri olamıyorlar gibi geldi, biraz Berberi, biraz Arap, biraz Fransız. Otellerde fazlası ile Rus ve Kuzey Afrikalı turist var, her ikiside kaba ve saygısız. Turistik bölgede sosyal durumu şöyle özetleyeyim mesela üstsüz güneşlenme olayı yok, Avrupalı hiçbir turist bunu yapmıyor ama gerisinde rahatlar, Ruslar içip içip saçmalıyorlar yorum yapmak istemiyorum ama dediğim gibi bunları seven kimse yok dünyada herhalde, Arap turistler dil avantajı ile pek çok imtiyaz sağlıyorlar, garsonlar ve görevliler ile irtibatı kurup yemek sıralarında öne geçmeler, ayı gibi hareketler, tabağına tüm tepsiyi doldurup sıradakilere aldırmadan çekip gitmeler. Ben şunu söyleyeyim bizim insanımız böyle bir ortama girdiğinde dikkat ediyor, kendi evinde böyle olsada toplum içinde böyle yapmamaya gayret ediyor ben bunu güney seyahatlerimde gözlemledim ne kadar doğru bir gözlem tartışılır ama biz bu konuda dikkatliyiz, bu herifler ise maşallah salma dana gibiler, çok sinirimi bozdular, olay çıkartma isteğimiz depreşti oralarda. Araplarda çeşit çeşit, içki içenide var, normal elbise ile açık saçık gezenide, tesettür mayosu ile denize girenide. Ben bu karışımdan hiç rahatsız olmadım açıkçası, bana enteresan geldi, güzel aslında kimse kimseye hış kışt demiyor, herkes kendi kafasında. İmkanı olan ve oralarda bir ülke görmek isteyen herkese tavsiye ederim. Tunus’tan bu kadar.