Düşünselin 3. ve son bölümü ile huzurlarınızdayım. İlk bölüm ve ikinci bölümü bu linklerden okuyarak bilgileri tazeleyebilirsiniz. İkinci bölümde ses, frekans, rezonansı duaya bağlayarak bırakmıştırk, kaldığımız yerden devam edelim.
Duanın dili ve kıraatı gibi konular bence bugünlerde daha da önemli hale geldi. Gayet iyi niyetli ve inançlı bir yaklaşım ile içinde bulunduğumuz salgın hastalık günlerinde yatsı ezanı sonrasında camilerden dışarıya Sela okunması, ardından bu belanın defi için dua okunması, salavat çekilmesi kararı alındı. Benim için rahatsız edici hiçbir tarafı yok, namaz kılmıyor olmak dinsiz olmayı gerektirmiyor çünkü 🙂 ama evet uygulama çok nahif ve hatta doğru ama beni rahatsız eden bir tarafı var, çünkü gerçek bir KAOS yaşanıyor, küçük şehirleri köyleri kasabaları bilemem, gelin İstanbul’da benim evden akşam bir dinleyin. Biri ezanı bitirmeden öbürü duaya başlıyor, biri sela okuyor, biri selada iken biri dua okuyor, en son hepsi bitiyor hangi cami olduğunu tespit edemediğim bir müezzin var, o uzaktan çıkıyor tek başına okuyor. Allah kabul eder inşallah, ama şu kainattaki muazzam düzen içerisinde bu bozgun neden? Bunun için yarı-bürokratik bir metin ile dua ettirilmek yerine, bilinen ve Şifa için Deva için okunan ayetlerden biri, bir kaçı seçilse idi ve bunların bir senkron ile okunması sağlansa idi, daha doğru olmaz mıydı?
Bence yukarıda anlattığım her şeyi özümsersek olması gereken bu, belki de bu yüzden pek çok duamıza cevap alamıyoruz? Çünkü birlik değiliz, Allahtan şahsımıza para, araba, eş, çocuk istemiyoruz! Toplumu dünyayı tehdit eden bir düşmana karşı yardım istiyoruz, biz daha kendi aramızda birlik değilsek, bir duayı dahi kalpten okuyamıyor, dinleyemiyorsak, hani derler ya “Ruhunu Titretti mi?” nasıl olacak? Bence diyanet bir talimat verecekse imamlara ve müezzinlere her gün vakit namazları sonrasında orijinal lisanında Ayet ve Peygamberden aktarılan Şifa Dualarının okunmasını sağlasın, eminim ki pek çok açıdan daha doğru bir yakarış olacaktır.
Bu kısım bir eleştiri değil di bu arada, niyet halis ama amel kötü 🙂 bu paragrafın daha net anlaşılabilmesi için bence ikinci bölümde anlatılan duaya dair görüşün kavranması lazım. Tabii ki fikrimde tamamen haklıyım demiyorum, benim iç sesim ve inanışım metafizikle birleşince ortaya bu görüş çıkıyor.
Yavaş yavaş sona geleyim, bu bölüm pek uzun olmayacak ama benim fikriyatımda konuya şekil veren vurucu noktaya değineceğim.
Peki; mademki ses/dua ile içeriği değiştirilebilen bir su damlasından yaratıldık, yok oluşumuz nasıl olacak? Ben müslümanlar için bu ayetin yeterince açık olduğunu düşünüyorum. ”Venufiḣa fî-ssûri fesa’ika men fîssemâvâti vemen fîl ardi illâ men şâa Allâhu śümme nufiḣa fîhi uḣrâ fe iżâ hum kiyâmun yenzurûne”. meali: “Ve Sûr’a üfürülmüştür. Hemen göklerde kim var ise ve yerde kim var ise ölüvermiştir. Allah’ın dilediği kimse müstesna. Sonra Sûr’a tekrar üfürülmüştür. O anda onlar kalkarak bakışırlar.”
Sûr’a üflenmesi ile ilgili tüm anlatımlardan çıkan sonuç bu alet/cihaz/yaratık/madde her ne ise; çıkartacağı bir tür ses ile bir frekans patlaması oluşturacağını düşünebiliriz. Bu belki de kulaklarımız ile duyamayacağımız ama beynimiz ile algılayabileceğimiz ya da belki hiçbir şekilde algılayamayacağımız, sadece atom-kuantum seviyesinde bizi etkileyerek ölmemize sebep olacak bir tür ses patlaması! Ya da geçici bir süre ile paralize olmamıza sebep olacak çünkü üçüncü üfürülüşünde yeniden canlanma var! Sûr 3 farklı amaç ile üfleniyor, buradan da 3 farklı frekansta olacağı anlamını çıkartabiliriz. İlkinde korku ve dehşet, ikincisinde ölüm, üçüncüsünde dirilme. Dolayısı ile ilahi kudretin OL! emri ile, belki de bu kelimenin söylendiği ve bizim asla bilemeyeceğimiz özel bir dildeki özel bir ses ile başlayan hayat yeniden bir ses/frekans dizisi ile son bulacak.
Bu konuya dair dikkatimi çeken son nokta 3. üfürülüş öncesinde gökten bir yağmur ineceği, tüm bedenler bu yağmur ile yıkandıktan sonra 3. üfleme ile yeniden hayat bulunağı yönündeki anlatım. Yani yine en başa dönüyoruz, “Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık” buradaki su ile kast edilenin ne olduğu açık tabi ki ama özünde etki edilerek vasfı değiştirilebilen sıvı olması nedeni ile ve insanlığın kadim bilgisinde hayat kaynağı olarak SU görüldüğüne göre ortada çok yanlış bir önerme olmadığını düşünüyorum. Yani yeniden hayata dönmemizin kaynağı -ses ile moleküler yapısı değişebilen- SU… Belki de bu kadar kompleks değil, belki de sadece ölü bedenlerin gusledilmesi için yağacaktır bu yağmur, sadece bir ritüelin tamamlanması ve bedenlerin dünya kirinden arınması için yağacaktır, bilemiyoruz. Tüm bu yazılar, bu yazılara kaynak olan fikirlerin hepsinde ortak nokta ses, frekans ve rezonans bana göre, ben sadece bunu hayatın başlangıcı ve bitişindeki bazı noktalarda yer alan su ile de bağdaştırmayı uygun gördüm.
En başta söylediğim gibi ilim sahibi değiliz, basit bir insanın okumalar ve düşünmeler ile vardığı bazı çıkarımlardı bunlar. Aslında çok uzun zaman önce düşünülmüş, fikirleştirilmiş ama sadece hayatındaki değerli insanlar ile paylaşılmış düşünceler. Bugün internet üzerinde arama yaptığımızda benzer fikirler ile yola çıkılmış ve çeşitlendirilmiş pek çok yazıya ulaşmakta mümkün, benim amacım bu yazı ile bir yol göstermek değil, bu konuda öyle bir vasfım olduğuna inanmıyorum. Amacım, insanın kendisine verilen en büyük nimet olan düşünme kabiliyetini kullanmasını sağlamaktı 🙂
Selam ve saygılarımla